AHMET YESEVİ: Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkısı olan, “Pîr-i Türkistan”, Büyük Veli, öncü şair...

· noktaekitap
4.7
27 reviews
Ebook
515
Pages

About this ebook

Ahmet Yesevi...  Türklerin manevî hayatına asırlarca hükmeden, Türk halk sufilik geleneğinin kurucusu; Arslan Baba’dan teslim aldığı emaneti, insanlara “hikmet”leri aracılığı ile damla damla özümseten; kutsal emaneti Horasan Erenleriyle dünyanın dört bucağına ulaştıran; Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkısı olan, “Pîr-i Türkistan”, Büyük Veli, öncü şair...

Ahmet Yesevi’nin hayatı hakkında bilinenler menkıbelere dayanmaktadır. Eldeki bilgilere göre, Çimkent şehrine bağlı Sayram kasabasında, bazı kaynaklara göre ise bugünkü adı Türkistan olan Yesi’de doğmuştur.  Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1093 yılında doğduğu, 73 yıl yaşadığı ve 1166 yılında vefat ettiği kabul edilmektedir.

Babası Sayram'ın tanınmış şahsiyetlerinden olup ilmi, fazileti ve kerametleriyle şöhret bulan Şeyh İbrahim adli bir zattır. Şeyh İbrahim'in Hz. Ali neslinden geldiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Annesi, Şeyh İbrahim’in halifelerinden Musa Şeyhin kızı Ayşe Hatundur. Ahmet, Şeyh İbrahim'in Gevher Şehnaz adli kızından sonra dünyaya gelen ikinci çocuğudur.Önce annesini, daha sonra babasını kaybeden yedi yaşındaki Ahmet’in bakımı ve terbiyesi ile ablası Gevher Şehnaz ilgilenir. Bir müd det sonra bilinmeyen bir sebeple Gevher Şehnaz, kardeşini yanına alarak Yesi'ye yerleşir. Ahmet-i Yesevî ilk tahsiline burada baslar. 

Kısa bir süre sonra, Yesi'de büyük bir şöhreti olan ve Horasan Melametiliğini temsil eden Aslan Babaya intisap eder. Ahmet-i Yesevî, Aslan Babanın yakın ilgisi ve irşadıyla kısa zamanda olgunlaşır ve mertebe ler aşar. Esasen küçük yaşına rağmen bir takım tecellilere mahzar olması, Aslan Babanın terbiye ve irşadına nail bulunması, Hz. Peygamberin manevi işaret ve delaletine dayanıyordu.

Hikmetlerde Aslan Babanın Arap asıllı ve ashabın ulularından olduğu, dünya rahatına ve ni metlerine değer vermediği, bir diken kulübesinde ömrünü geçirdiği, Hz. Peygamberin takdir ve teveccühüne mahzar olduğu, Hz. Peygamberin böyle bir ümmeti olduğu için Allah’a şükrettiği, 400-450 sene yaşadığı anlatılır.

Ahmet-i Yesevî Aslan Babanın vefatından bir sonra o zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara gitmiştir. Buhara o sırada Karahanlilarin idaresi altında bulunuyordu. Yesevî bu şehirde devrin önde gelen alim ve fakih ve tasavvufun büyük simalarından Şeyh Yusuf Hemedani'ye intisap eder. Bazı kaynaklar Şeyh Yusuf Hemedani'ye Semerkand'da intisap ettiğini bildirirlerse de doğru değildir. kısa zamanda şeyhinin teveccühünü kazanıp, ondan aldığı feyiz ve irşatla kemal mertebesine ulaşır ve Şeyh Yusuf’un üçüncü halifeliğine yükselir.

Yesevî yetişmesinde rolü olan iki büyük şahsiyetten biri olan Aslan Babadan Melamet esaslarını, Yusuf-i Hemedani'den ise züht ve takva, riyazete mücahede, ibadet ve zikir esaslarını alır. 

Şüphesiz ki Ahmet-i Yesevî'nin yetişmesinde rolü olan sadece bu iki büyük zat değildir. Hikmetlerinde Şakik-i Belhi, Bayezid-i Bistami, Şibli, Ma'ruf-i Kerhi, Cü neyd-i Bağdadi, Hallac-i Mansur ve İbrahim-i Edhem gibi büyük mutasavvıfların tesiri altında kaldığı, böylece zengin bir muhteva kazanmıştır.

Şeyh Yusuf-i Hemedani'nin vefatından (hicri 535/miladi 1140) bir müddet sonra irşat mevkiine Şeyh Abdullah-i Berki ve Şeyh Hasan-i Endeki’nin ardından 1160 yılında Ahmet-i Yesevî geçmiştir. Bir süre bu irşat mevkiinde kalan Ahmet-i Yesevî, vaktiyle Şeyhi Hemedani'n verdiği bir işaret üzerine irşat mevkiini dördüncü halife Abdulhalık-i Gucduvani'ye bırakarak Yesi'ye döner. Bu dönüşün hangi tarihte olduğu belli değildir; ancak vefatına kadar burada kalmıştır.

Ahmet-i Yesevî'nin Yesi'de irşada başladığı sırada Türkistan'da, Yedisu havalisinde kuvvetli bir İslamlaşma ile beraber tasavvuf cereyanı da yayılmaktaydı. Medreselerin yanında kuru lan tekkeler, tasavvuf cereyanının, dolayısıyla bir takım tarikatların merkezleri durumundaydı. Yine bu yıllarda Maveraünnehr'i idaresi altında birleştiren Sultan Sencer vefat etmiş (1157), Harezmşahlar kuvvetli bir devlet haline gelmeye başlamışlardı. Bu şartlar altında Ahmet-i Yesevî, Sir-derya havalisinde, Seyhun'un ötesindeki bozkırlarda yaşayan yarı göçebe Türkler arasında kuvvetli bir nüfuz sahibi olmuştu. Etrafına İslamiyet'e bütün samimiyetiyle bağlı olan yerli halk zümresi ile göçebe köylüler toplanıyordu. 

Bu sebeple Ahmet-i Yesevî, etrafında toplanan bu insanlara İslam'ın esaslarını, şeriat hükümlerini, Tasavvufun inceliklerini, kurucusu olduğu Yesevîlik tarikatının adap ve erkanını, "Hikmet" adi verilen manzumelerle öğretmeye çalışıyordu. Dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaştırılan bu manzumeler, Türkler arasında İslamiyet'in yerleşmesine ve bir inanç birliğinin teşekkülüne hizmet ediyordu.

Ananeye göre Ahmet-i Yesevî Hz. Peygamberin sünnetine aşırı bağlılığı sebebiyle altmış üç yaşına geldiğinde, yeryüzünde yaşmayı sün nete aykırı bularak, tekkesinin avlusunda bir çilelehane kazdırmış ve buraya çekilerek ömrünün geri kalan kısmini burada geçirmiştir.

Yine ananeye göre vefatından sonra da kerametleri devam eden Ahmet-i Yesevî, Emir Timur'un (1336/1405) rüyasına girer ve zafer müjdesinde bulunur. Timur, 1396 yılında Seyhun'u geçerek Yesevî'nin kabrini ziyaret için Yesi'ye gelir. Ziyaretten sonra kabrin üzerine bir türbe yapılmasını emreder. İki sene içinde devrin mimari karakterini yansıtacak bir türbe ile cami ve dergahtan ibaret bir külliye yapılır. Zamanla harap olan türbe kuvvetli bir ihtimale göre Özbek hanlarından Şeybani Han tarafından onarılır. Nakşibendi Tarikatına mensup olan Şeybani Han'ın Yesevî'ye beslediği büyük saygı, Hocanın Özbekler arasında da büyük bir şöhret ve nüfuza sahip olduğunu göstermektedir. Türbe bugün dahi bütün Türkler için Yesevî kültürünün merkezidir.

Fikrî Kişiliği

Yesevî, her şeyden önce tarikat sahibi bir bilgin, mürşit ve mutasavvıf bir şairdir. Manevi hayatı yüzyıllarca Türk milletini etkisi altına almıştır. Çeşitli tarikatlara da etki etmiştir. Kerametleri ve menkıbeleri Türk dünyasına yayılmış ve benimsenmiştir. Bunun kadar değişik yerlerde yaşayan Türk toplulukları arasında büyük bir üne sahip başka bir veli yoktur. Kerametleri ölümünden sonra da sürmüş etkisi günümüze kadar devam etmiştir.

Ahmet Yesevî, iyi bir medrese eğitimi yanında tasavvufu da bilen bilgin bir kişidir. Devrin geçerli dilleri olan Arapça ve Farsçıyı çok iyi bilmesine rağmen, bildiklerini yerli halka ve göçebelere anlayabilecekleri bil dilde aktarmıştır. Bilgisini halka aktarmayı ve halkla bütünleşmeyi sağlayan en usta aydınlarımızdan biridir. Görüşlerini ve düşüncelerini sade bir dille ve halk edebiyatı nazım şekilleri ve hece vezniyle manzum olarak aktarmıştır. Şiirlerinde ilahi aşkı işlemiştir. Kısaca onun şiirleri tavizsiz olarak, İslam dini esaslarına dayanmaktadır. Sade ve didaktik olan şiirlerini araç olarak kullanmıştır.

O tasavvuf ruhunu dini ilimlerle meczetmiş, her iki kaynağın oluşturduğu engin bilgi ve ruh birikimi ile insanları derinden etkilemiştir. şeriat ve tarikatı bünyesinde kusursuz bir sentezle birleştirmiştir. Konargöçer Türkleri irşat metodunda kullandığı sade ve anlaşılır dil, amacını tam olarak yansıtmaktadır.

Edebi Kişiliği

Ahmet-i Yesevî'nin şeriata ve sünnete son derece bağlı bir mümin, ilahi aşka inanmış bir mutasavvıf olarak sanat endişesinden uzak, bir mürşide hüviyetiyle çevresinde toplananlara inanç ve düşüncelerini telkin etmesi tabii idi. 

Onu sadece sanat ölçüleri içinde değerlendirmek doğru olmaz. Hikmetlerinin tamamen basit, kuru ve edebi değerden mahrum olduğunu söylemek de doğru değildir. 

Bazı hikmetlerin tasavvufi halk ede biyatımızın güzel örneklerinden olduğunu kabul etmek gerekir. 

Onun için nazım gaye değil bir vasıta idi. İslam ve Tasavvuf kültürüne sahip, Arapça ve Farsça’yı iyi bilen Yesevî'nin, çevresindeki İslam’ı yeni kabul etmiş veya henüz kabul etmemiş halka ve bozkır göçebelerine hem İslamiyet’in esaslarını, hem de Tasavvufun inceliklerini öğretmek için hikmet tarzını seçmesi çok isabetli olmuştur. 

Hikmet tarzının kurucusu Ahmet-i Yesevî edebi şahsiyetinden ziyade fikri şahsiyetiyle, tarihi hayatından ziyade menkıbevi hayatı ile Türk fi kir ve kültür hayatinin önde gelen simalarından biridir. 

Yesevî dervişle riyle bütün Türk dünyasına yayılan hikmet tarzı en güzel meyvelerini "ilahi" adıyla Anadolu'da Yunus Emre ile vermiştir.

Tebliğ Metodu

Hz. Peygamberin vefatını müteakip, İslam nuru 30 yıl gibi kısa bir zamanda Irak, Iran, Suriye, Mısır ve Anadolu'nun güneyine ulaşmıştır. Dört halife döneminde bu topraklar sadece fethedilmekle kalmamış, halkı da önemli ölçüde İslamiyet’e girmiştir. Bu İslamlaştırmada kılıcın ye devlet politikasının önemli bir etken olduğu gözden kaçırıla maz. Buna karşılık Türk illerinin fethine baktığımız zaman, İslamiyet’in Türkler arasında yayılışı, tasavvuf ve birer halk kahramanı olan Alp-Erenler vasıtasıyla olmuştur. Türk ruhu İslam öncesinde de mistik duygu ve düşüncelere hazırlıklıdır. Kainatı saran gizli ve güçlü manevi kuvvetler tasavvuru, onun bütün inanç tarihinde mevcuttur. Varolduğu gün den bu yana büyük destan geleneğine sahip ve destan kahramanlarında daima manevi üstünlük, harikulade haller tasavvur etmeye alışmış; adeta onları kutsallaştırmış bir ırk için İslam Tasavvufunun, insan-ı kamil evliya anlayışı hiç de yabancı bir anlayış değil di. İlahi nurun dünyada insanı bedeninde tecellisi, milli kahramanlarının böyle bir nurdan yaratıldığına asırlarca inanmış bir millet için yabancı bir tasavvur değildi.

Türk Milleti kendilerine Allah, yaratılış, ölüm, cennet, cehennem v.b. gibi kavram lar üzerinde çok çekici ve duygulandırıcı sözler söyleyen İslam dervişlerini asla yadırga mamış, onları kendi şaman ye Kamlara benzeterek heyecanla, saygıyla karşılamış ve severek bağlanmıştır. Yeni heyecan ve ülküler terennüm eden bu dervişler, adeta Türkistan’ın gönlünü fethetmiştir. 

İşte bunların en büyüğü ve sembol ismi Ahmet Yesevîdir.Kendisinden sonra gelen şöhretli İslam mutasavvıfları tarafından Pir-i Türkistan diye anılan Ahmet Yesevî, kuvvetli şahsiyetiyle, Türkler arasında asırlarca yasayan büyük bir tarikat kurdu ki, bir Türk tarafından ye Türkler arasında tesis edilmiş ilk tarikattır. 

Gerek Ahmet Yesevî ye gerekse Yesevîligin Türkler arasında bu derece sevilip tutulmasının sebebi, basit, sade bir itikat ve yaşantıyı tebliğ etmesiydi. Zira Yesevîlik, hiçbir zaman derin bir panteizm neşr ve telkinine çalışmadığı gibi, çeşitli inançların kaynaştığı fikir anlayışlarından da uzaktır. 

Çünkü kurucusunun şahsiyetinden başka, yayıldığı sahanın manevi ve fikri tarihi de böyle bir şeye elverişli değildi. Bu saha saf, berrak bakir bir bozkırdı. 

Her ne kadar Türkler o zamana kadar Hint, Çin, İran ve hatta Nesturi ve Süryaniler kanalıyla Hıristiyan fikir ve düşüncesiyle sınırlı da olsa temas etmişlerse de, bunları kendilerine mal etmemişlerdir. İslam öncesi kendi ilkel dinlerinin basit akide leri kendilerine yetmişti, İslamlıktan sonra da yeni dinin saf ve basit inançları kendilerini tatmin etmişti.

Ahmet Yesevî, inanmış bir dava ve misyon adamıydı. Kendisini sorumluluk altında hisseden bir misyoner, bir mübelliğ sayıyordu. Onun tek gayesi Allah’ın kullarına doğru yolu göstermekti. Hedefi de insandı. 

Hitap ettiği topluluğun fikir seviyesini ve ruh halini tamamen göz önüne almış ve onlara tasavvufi felsefenin ağdalı inceliklerini değil, daha çok şer'i ve ahlaki bir takım meseleleri nasihat verici bir emir şeklinde tebliğ ederek, uhrevi saadet için mutlaka onlara bağlı kalma lüzumunu anlatmaya çalışmıştır. 

O kendisini hiç bir zaman şair olarak görmemiş, basit bir halkı Kuran ve Hadis hüküm lerine riayet etmek, şeriat ile tarikatı mecz eylemek, boş dünyayı bırakmak, riyazet ve muahede yoluna sevk etmek için çırpınmıştır. Aslında o, İslami ilimlere derinlemesine vakıf olduğu gibi, İran edebiyatına da yabancı değildi. 

Buna rağmen basit bir mantık ve dille halka hitap etmesinin sebebi, İslamiyet’i samimi fakat henüz yüzeysel bir surette ka bul etmiş olmakla beraber, kendi milli kültürlerini muhafaza etmekten kolay kolay vazgeçmeyen Türklere hitap etmek lazım gelince, ister istemez onların zevklerine, alışkanlıklarına tabi olmak, manasını rahat anlayabilecekleri basit bir lisan ve ahengine aşina çıkabilecekleri vezinle hitap etmek kaçınılmaz idi. 

İşte sırf bu düşünceden dolayı o, Sanat kokan aruz vezni yerine halkın sevdiği, halk şairlerinin asırlardan beri kullandığı hece veznini aldı. 

Divan-i Hikmete baktığımız zaman tüm şiirlerinde, nasihatlerindeki ağır edası, münacatlarındaki vakarlı ve sakin tavrı hemen hemen hiç değişmez.

Görüldüğü gibi Ahmet Yesevî ne hükümdarlardan, ne devlet ricalinden bir şey bekleyen bir fikir ve düşünce adamı, ne de şöhret peşinde koşan bir sanatkardır. O, Allah ve Resulüne samimiyetle bağlı, bir İslam misyoneridir. Hedefi insandır. 

Bu hedefine ulamak için söylediği hikmetler, terennüm ettiği şiirler, kullandığı dil tebliğ metodunun birer aracıdırlar. O, bu dünyanın bir imtihan sahası olduğunu görmüş, verilen nimetlerin geçici olduğunu idrak etmiş, yaratılış gayesinin ilahi aşkı yakalamak olduğunu kavramıştır.

Eserleri

Ahmet-i Yesevî'nin elimizde Divan-i hikmet ve Fakr-name risalesi olmak üzere iki eseri bulunmaktadır. Ancak bunlarda yer alan hikmetleri Yesevî'nin kaleme aldığı kesin değildir. 

ivan-ı hikmet’deki hikmetlerin genel olarak Yesevî’nin kaleminden çıktığı kabul edilse de, Fakr-name risalesini dervişlerinin kaleme aldıkları muhtemeldir. Bunlardan başka Risale adlı bir eserden de bahsedilir ki, bunun da Fakr-name ile aynı eser denecek derecede benzerliği dikkat çekmektedir.

Eserlerinde genel olarak ilahi aşk, Allah’ın birliği, sonsuz gücü ve kudreti, peygamber sevgisi, sünnete bağlılık, ibadete teşvik, kıyamet ve ahiret ahvali, zühd ve takva, insan sevgisi vb. konuları işlenmiştir.   

Divan-ı Hikmet

Divan-ı hikmet, Ahmet-i Yesevî'nin dini-tasavvufi hikmetlerini ihtiva eden mecmuaya verilen addır. 

Bu adın Yesevî hikmetlerini der leyip mecmua haline getiren Yesevî dervişlerince verildiği kesindir. Köprülü dini-tasavvufi manzumelere daha X. yüzyıldan itibaren "hikmet" adının verildiğini kabul etmektedir.

Divan-ı Hikmetten ilk bahseden ve örneklerle neşreden Wambery’dir.  En yakın nüshasına 17. yüzyılda rastlanır. Nüshalarının muhteva bakımından olduğu kadar dili bakımından da önemli farklılıklar göstermesi, nüshaların değişik şahıslar tarafından değişik sahalarda ve değişik tarihlerde vücuda getirildiğini açıkça göstermektedir. Bir kısmı kaybolan veya zamanla değişikliğe uğrayan hikmetler derlenirken, araya aynı ruh ve ifadedeki yeni hikmetler de karışmış, böylece hikmetler şifahi edebiyatın malzemesi haline gelmiştir. 

Divan-i hikmet nüshalarında yer alan hikmetlerin hangisinin Yesevî'ye ait olduğunu tespit etmek de her zaman mümkün olamamaktadır. Yesevî'den bir kaç asır sonra yaşarmış olan şahısların zikredilmesi (Nesimi gibi), Yesevî'nin hikmetleri ile dervişlerinin hikmetlerinin karışmış olduğunu, hatta Yesevî dervişlerinin kendi hikmetlerini saygıları gereği Şeyhlerine mal ettiklerini gösterir. Bu durum ise elimizde üzerinde itimatla tedkikler yapılabilecek hiçbir doğru eski nüshanın olmadığı kanaatini ortaya çıkarmıştır. 

Divan-i hikmet mecmualannda yer alan hikmetlerin şayisi da bir birinden farklıdır. Bir hikmette Yesevî'nin 4400 hikmet söylediği ifade edilmişse de bunun ne derece doğru olduğunu tespit etmek mümkün değildir. Kemal Eraslan’ın çeşitli yazma ve basma hikmet mecmualarından derlediği ve Yesevî'ye aidiyetini kabul ettiği hikmetlerin sayısı ise iki yüz elliyi aşmaktadır.Türkiye’de yeni harflerle yayınlanan en önemli baskıları şunlardır:

Eraslan, Kemal, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, Ankara, 1991

Hoca Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, Haz: Hayati Bice, Ankara, 1993

Ahmet Yesevî (Hikmetler), Haz: İbrahim Hakkulav, Çeviren Ve Sadeleştiren:Erhan Sezai Toplu, İstanbul, 1995

Fakr-name Divan-i hikmet'in Taşkent ve Kazan baskılarının başında veya so nunda Ahmet-i Yesevî'ye isnat edilen bir risale de yer almaktadır. Süluk adabı ve mertebelerini anlatan bu risalenin Ahmet Yesevî tarafından kaleme alınmadığı, Hace'nin fikirlerini esas alarak risaleyi bir Yesevî dervişinin düzenleyip kaleme almış olabileceği daha uygun görülmektedir. Fuat Köprülü, süluk adabına ait bu risalenin bir Yesevî derviş olan Hazini'nin bir eserinden çıkarıldığını ileri sürmektedir. Risalede ayrıca şeriatta on, tarikatta on, marifette on ve hakikatte on makam olmak üzere kırk makam ile fakrın makam, mertebe ve nurları birer birer zikredilmiştir.

Hoca Ahmet Yesevî’nin Hikmetlerinde İşlenen Temalara Örnekler Daha öncede belirttiğimiz gibi Hikmetlerin orijinalliği tartışmalıdır. Dolayısıyla bunların esas alınmasıyla yapılacak olan çalışmalar, yaygın kanaate göre tam manasıyla sağlıklı olamaz. Ancak genel hatlarıyla Hikmetlerin muhtevasını İslamiyet, Türkistan Tasavvufu ve Yesevîlik'e ait esaslar oluşturur. Bazı hikmetlerde ameli ahlak ve muhitin sosyal aksaklıkları üzerinde de durulmuştur. Münacat, naat ve ilk dört halifeye ait övgüler dışında hikmetlerde ele alınan temel konular ve hikmet örnekleri aşağıda verilmiştir:

 “Işksızların hem canı hem imanıResulullah sözin aydım mana kanı”

 “Işksız kimi adem irmes anglasangızBi-muhabbet şeytan kavmi tınglasangız”

 “Işkıng kaldı şeyda mini cümle alem bildi mini Kaygum sin sin tuni küni minge sin ok kirek sin”

 “Tingri teala sözin Resulullah sünnetinİnanmağan ümmetin ümmet dimez Muhammed”  

 “Mini hikmetlerin ferman-ı sübhanOkup uksang heme mani-i Kur’an”  

 “Pir-i muğan hak Mustafa bi-şek bilingKayda bolsang vaspın aytıb tazim kılıng”

 “Onsekiz ming alemğa server bolgan Muhammed Ottuz üç ming ashaba rehber bolğan Muhammed”

 “Sünnet irmiş kafir bolsa birme azarKöngli kattığ dil-azardın Hüda bizar”

 “Mini hikmetlerim kan-ı hadisdürKişi buy itmese bilgil habisdür”

Mürid ve Halifeleri Rivayete göre Ahmet-i Yesevî'nin bütün Türk ülkelerine yayılan dok san dokuz bin müridi; on iki bin ehl-i suffesi ve pek çok halifeleri bulunmaktaydı. İlk halifesi Aslan Babanın oğlu Mansur Ata'dır. Mansur Ata 1197 yılında vefat edince yerine oğlu Abdu'l-melik Ata geçer. Abdu'l-melik Ata'nın vefatından sonra sırasıyla oğlu Tac Hace, ondan sonra da oğlu Zengi Ata irşat mevkiine geçti. İkinci halifesi 1218 yılında vefat eden Harzemli Sait Ata'dır. Yesevî'nin üçüncü halifesi, Yesevî tarzındaki hikmetleri ve menkıbeleri ile Türkler arasında yaygın şöhreti bulunan Süleyman Hakim Ata'dır Harzemde yerleşip irşada başlayan Hakim Ata, 1186 yılında vefat edince Akkurgan'a defnedildi. Hakim Ata'nın en meşhur müridi Zengi Ata'dır. Zengi Ata'nın başlıca müritleri Uzun Hasan Ata, Seyyid Ata, Sadr Ata ve Bedr Ata'dır. Yesevî’yye silsilesi Seyyid Ata ile Sadr Ata'dan devam etmiştir.

Yesevîlik başlangıçta Seyhun havalisinde, daha sonra bütün Türkistan’da süratle yayıldı. Zamanla Seyhun'un ötesindeki bozkırlarda da yerleşme imkanı buldu. Moğol istilasından sonra Horasan, İran ve Azer baycan Türkleri arasında rağbet gördü. 13. yüzyılda Yesevî dervişleri vasıtasıyla Anadolu'ya geçti. 

Anadolu'da Yesevî'nin en önemli halifesi Hacı Bektaş Veli'dir. Anadolu'da Geyikli Baba, Abdal Musa, Horoz Dede de Yesevî'nin halifelerinden kendilerini sayarlar. Menkıbeye göre Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdiği diğer önemli halifelerinden biri de Sarı Saltuk'tur. Yesevî, San Saltuk'u 700 kişi ile Hacı Bektaş'a yardım etmesi için Anadolu'ya göndermiş, beline de meşhur tahta kılıcını kuşatmıştır. Sarı Saltuk, Anadolu'dan sonra Balkanlar'a geçmiş ve orada ki halkın İslamiyet’i kabul etmelerini sağlamıştır.Süluk silsilesi bakımından Yesevîlik'ten gelen başlıca tarikatlar Ma veraün-nehir ve Horasan'da yayılan Nakşibendilik ile Anadolu'da yayılıp Yesevîlik'in yerini alan Bektaşilik'tir Yesevîlik ayrıca Anadolu'da ortaya çıkan Babailik ve Haydarilik tarikatları üzerinde de müessir olmuştur.

Türkiye ile yeni Türk cumhuriyetleri arasında bilimsel ve kültürel bir köprü olması planlanan Hoca Ahmet Yesevî Üniversitesi,  “Ahmet Yesevî” isminin, bütün Türk ellerinde geçerli olan birlik mesajı veya parola niteliğinde olduğunu göstermektedir.  

Ratings and reviews

4.7
27 reviews
Nadiya Duymaz
December 30, 2020
yjbtgdzfriy2....lull.......lull....................??
Did you find this helpful?

About the author

İbrahim SARI, 1963 yılında Trabzon'un şirin bir ilçesi olan SÜRMENE’de fakir bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi…

Kendi deyimiyle HAYAT üniversitesini okudu.

Topraktan geldi toprağı sevdi..

Hayatı çile ve zorluklarla geçti…

Allah için kandırılmaya razı gelen yazar, Dünyaya farklı bir gözle baktı… İnsanlar onu anlamazsa bile o insanları anlamaya çalıştı..

Yunus Misali yaratılanı yaratandan ötürü seven yazar;

Dini, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın ilim dünyasına yönelik çok önemli eserleri bulunmaktadır. Yazar inkarcı düşünceye karşı mücadele eden tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü son nefesine kadar söylemeyi hedeflemektedir.

Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imanı konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan İbrahim SARI, Allah'ın izniyle, dünya insanlarının uyanışına ve  Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.

Rate this ebook

Tell us what you think.

Reading information

Smartphones and tablets
Install the Google Play Books app for Android and iPad/iPhone. It syncs automatically with your account and allows you to read online or offline wherever you are.
Laptops and computers
You can listen to audiobooks purchased on Google Play using your computer's web browser.
eReaders and other devices
To read on e-ink devices like Kobo eReaders, you'll need to download a file and transfer it to your device. Follow the detailed Help Center instructions to transfer the files to supported eReaders.

More by İbrahim Sarı

Similar ebooks