Gün sona eriyordu. Catherine uyanmaya başlıyordu. Gözlerini açtıktan sonra yıllardır olduğu gibi burnunda bodrumdan yükselen rutubet kokusu vardı. Bu onun canını sıkmıyordu, çoktan alışmıştı, fakat her uyandığında bu kokuyu alırdı. Catherine terkedilmiş evin bodrumundaki küçük odada yaşıyordu. Önceden burada evsiz insanlar yaşardı, bu yüzden odada bazı eşyalar vardı ve duvarlar yarım yamalak, bazen arkasından gelen böcek seslerini duyabileceğiniz yıpranmış, eski duvar kağıtlarıyla kaplıydı. Catherine tamamen uyandı, bir kedi gibi giyindi ve somyanın üzerine oturdu. Bugün ne yapacağını bilmiyodu. Sık sık olduğu gibi kana susamıştı, ama bu onu rahatsız etmiyordu çünkü dün gece avlanmaya gitmişti ve şimdi önümüzdeki birkaç sakinlik içinde yaşayabilirdi. Yavaşça sola döndü ve yanında oturup dikkatle kendisine bakan kediyi görerek odada yalnız olmadığını fark etti. Cathrine kedileri severdi, dünyadaki herkesten daha çok, onlara güvenirdi. Hayatında çok fazla kedi olmuştu, çünkü hayatı neredeyse beş yüz yıldır sürüyordu. Cathterine onlara isim vermeyi bırakmıştı çünkü eğer bir kediye isim verirseniz kediye bağlanır ve onu daha sonra kaybetmek çok zor gelir. Patilerinin üzerinde duran kedi az önceki Catherine gibiydi. Catherine ayağa kalktı – sen ve ben aynı görünüyoruz – dedi. Hayatımızın başka bir günü, hadi gidelim, hava çoktan karardı. Dışarı çıkma vakti. Ve ikisi de çıkışa doğru yöneldi.
Güncellenme tarihi
14 Ağu 2024