HAKSIZLIĞA BAŞKALDIRI: Kimsenin sesini çıkaramadığı, sus pus olduğu, icra edilen devasa zulümleri görmezden geldiği bir zamanda ses verenleri görmek umut bahşedici...

· kitapoku
4.0
4 reviews
Ebook
99
Pages

About this ebook

“HAKSIZLIĞA KARŞI SUSARSANIZ…”

Bir inanç, ibadet biçimi ve kültür olarak Aleviliği ne tür siyasi ikbal hesaplarının, politik konseptlerin aleti haline getirdiklerine dair söyleyeceklerim bitmedi. Birileri rahatsız oluyor diye gerçekleri dile getirmekten geri duracak değilim. Çünkü “Haksızlığa karşı susarsanız, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz.”

Bireysel bir meseleyle ilgili gündeme gelmemek, bugüne değin büyük özen gösterdiğim konulardan olmuştur. Tanıyanlar bilirler, “mağduriyet” edebiyatı yapmaktan da hazzetmem. Örneğin uzun süre hapis yatmış olmam, daha lise öğrencisiyken işkence görmem, insanların çok ilgili oldukları “özelliklerim” olmuştur; ama ben bunları adeta “sermaye” gibi ele alırcasına “kullanmaktan” uzak durmaya çalışmışımdır. Yaşam hikayem, ülkemizde hasbelkader aynı özellikleri paylaştığımız çok sayıda insanın hikayesiyle benzer acılarla örülü. Bu acıları bir “ağlama duvarı” haline getirmek ya da yaşam hakkında söyleyecek sözü tükenmiş olanların yaptıkları gibi “sermaye” haline getirmek, naçizane, “acınası” bulduğum tutumlardır. Acılarımız, içerisinden geldiğimiz ve ister istemez kişiliklerimizi, hayata karşı duruşumuzu da koşullayan geçmişlerimiz, bir “yüzleşme” konusu olabildikleri ölçüde herkes adına anlamlı ve değerlidirler diye düşünürüm. 

Herkes kendi hikayesinin, menkıbesinin sahibidir ve fakat o menkıbelerin sonuçlarıdır ki, hepimiz adına bugünlerimizi ve geleceğimizi biçimlendirmenin paha biçilmez deneyimleri, motivasyon kaynaklarıdır aynı zamanda.

Ancak Haksızlığa karşı karşı herkesin mücadele etmesi lazımdır. ”TERÖRE KARŞI MÜCADELE NEYSE HAKSIZLIĞA KARŞI DA MÜCADELE ODUR”

Haksızlığa karşı  Ezberlerin bozulması, doğru bilinen yalan ve yanlışların, bir başka ifadeyle, topluma reva görülen Hakkın, Hukukun açığa çıkması gerekiyor.

EZBERLERI BOZMAK

Konuyla ilgili yazıları, kitapları ve ezberlerin dışında düşünceleri olan bir yazar olmam sebebiyle görüşlerine başvurulan kişilerden biriyim. Gerçeklerin günışığına çıkması ve nihayet yaygın şekilde, yüksek sesle konuşulabiliyor, tartışılabiliyor olmasının heyecanıyla herhangi bir sınırlandırmaya tabi tutmadan yapabildiğimce görüşlerimi kamuoyu ile paylaşıyorum.

Şunu açık yüreklilikle belirtmeliyim ki, üzerinde araştırmalar yaptığım, yazdığım, konuştuğum bu konular benim açımdan herhangi birer konu olmanın ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Açık yüreklilikle ifade etmem gereken hususlardan biri de şu: Kişi olarak benim “ezber bozmak” diye kendime biçtiğim özel bir “misyon” yok.

Ancak hakikati anlama ve ifade etme noktasında baskı ve manipülasyonun hiçbir türüne prim vermemeyi prensip edinmem, ister istemez beni savunduğum görüşler itibarıyla bu tür bir algının öznesi haline getirdi. Beraberinde beni mahcup eden, burada dile getirmekten hicap duyacağım çok sayıda övgüye de muhatap oldum, oluyorum. Beni, bu son derece “kişisel” satırları kaleme almaya sevk eden neden ise, varlıklarını adeta bozulan ezberlerin hükmünü sürdürmesine adamış olanların, ayaklarının altındaki zeminin durdurulamayacak bir şekilde kayıyor olmasının telaş, sıkıntı ve sancısıyla şahsıma yönelik saldırılarını artırmaya başlamaları oldu.

Aklım, gücün, enerjim, nefesim yettiğince gerçekleri söylemekten geri durmayacağım…

Tehditleriyle beni, bizi susturabileceklerini sananların bilmesinde fayda var. Kimse kimse gibi düşünmek zorunda değil. Çok şükür herkesin kendini ifade edebilmesinin imkan ve araçları var. Demokratik bir adap içerisinde her türlü düşünce tartışılabilir. Kimsenin şahsına yönelik küfür, hakaret, tehdit kastıyla hareket edilmediği müddetçe “sert” de tartışılabilir. Ama bir düşünceyi tehditle bastırmaya çalışmak kadar alçakça, zavallıca bir anlayış olamaz.

Peki nedir “birilerini” celallendiren, “peşindeyiz” mektupları yazmalarına, hakkımda “ferman” çıkarmalarına neden olan düşüncelerim? 

Bilen biliyor ya, özetlemiş olayım. Öncesi bir yana, ülkemizin tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğunu kimsenin yadsıyamayacağı cumhuriyetin ilanından beri kendi gerçekleriyle, değerleriyle kavgalı bir “resmi ideoloji” zihniyetiyle yönetiliyoruz. Bu resmi ideoloji zihniyeti,kendisini Türkiye’yi“ çağdaşlaştırma”, “medenileştirme” projesiyle gerekçelendirdi. Bu “çağdaşlaştırmanın” özellik ve gerekleriyle “uyumlu” olmayanlarımız, bir anda, “öteki” oluverdiler. 

Aslında “asli” olan da yoktu. Bu ülkenin bütün yurttaşları“yüce”, “kutsal” gibi terimlerle sıfatlandırılan “devlet” için varolmalı; resmi ideoloji zihniyetinin kendilerine biçtiği rolleri sorgulamadan oynamalı, gereğinde birbirleriyle savaş halinde dahi olmalıydılar. Çoğu zaman “ne” olduğunu dahi bilemediğimiz “iç ve dış mihrakların” tehdidi altında olmak, “devleti ve milleti ile bölünmez bir bütün” olduğu söylenen ülkemizin “milli birlik ve beraberliğini korumayı, dolayısıyla devletin bizlere atfetmiş olduğu rolleri oynamayı daha da “hassas” ve “kritik” bir “görev” haline getirmiş oluyordu. Bu “görev”, şartlara göre bazen “komünist yayılmacılığa karşı” mücadele etmeyi gerektiriyordu, bazen “bölücülük” tehdidine karşı şoven-milliyetçi söylemlerin militanlığını yapmayı, bazen de “irtica” tehdit ve tehlikesine karşı “laik-antilaik” kutuplara bölünmeyi… Ama her fırsatta ekmeğı elinden alınan haksızlığa hukuksuzluğa karşı mücadelemiz yok ne hikmetse…

Ve her dönem, birileri kendini “özde yurttaş” sanırken, başka birilerini “öteki” haline getirmiş oluyordu. Ana hatlarıyla özetlediğim bu sürecin “bizlere” unutturduğu temel bir gerçek vardı ve o da şu idi: Anadolu coğrafyası, etnik, dini ve kültürel çeşitliliğiyle birlikte anlamlıydı, değerliydi ve “vatan” idi… Kimse bu topraklarda “turist”, “işgalci” ya da “göçmen” değildi; ne Türkler, ne Kürtler, ne Aleviler, ne Sünniler ve ne de kendi kadim vatanlarında “azınlık” haline gelen “gayrimüslim” yurttaşlarımız, yani Ermeniler, Rumlar, Yahudiler… (Ve tabii bir de Süryaniler gibi “azınlık” bile olamayanlarımız var…)

Ülkemiz bir süredir adı dosdoğru konulamamış da olsa ciddi bir “yüzleşme” sürecinden geçiyor.

Türkiye kimsenin tapulu vatanı değil

Çaresi yok, zaten gecikmeli olarak içerisine girdiğimiz bu yolda ilerleyeceğiz. Bu yol inişli çıkışlı, sancılı, duraksamalı olabilir, ama nihayet geldiğimiz bu noktadan geriye dönmemiz imkansızdır. Aksini düşünmek dahi istemiyorum. 

Ne tür kisveler ardına saklanmış olurlarsa, HAKSIZLIĞI ÖNLEMEKTIR… Türkiye’yi herkes için gerçek bir vatan haline getirecek olan, bu yolda yürümeye devam etmektir. Kendi ülkesinde “öteki” olmayı artık hiç kimse kabul etmeyecektir ve etmemelidir de.

Bu uğurda hala ödemem gereken bir bedel varsa, inancım, değerlerim ve hayat felsefemin gereği, bana bazı arkadaşlarımın iyi niyetle öğütledikleri gibi “sana mı kalmış” diye düşünmek değil, “hoş geldi, safa geldi” demektir… 

Çünkü “Haksızlığa karşı susarsanız, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz.” (Hz. Ali).

Ratings and reviews

4.0
4 reviews

About the author

İbrahim SARI, 1963 yılında, fakir bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi…

Kendi deyimiyle HAYAT üniversitesini okudu.

Topraktan geldi toprağı sevdi..

Hayatı çile ve zorluklarla geçti…

Allah için kandırılmaya razı gelen yazar, Dünyaya farklı bir gözle baktı… İnsanlar onu anlamazsa bile o insanları anlamaya çalıştı..

Yunus Misali yaratılanı yaratandan ötürü seven yazar;

Dini, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın ilim dünyasına yönelik çok önemli eserleri bulunmaktadır.

Yazar inkarcı düşünceye karşı mücadele eden tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü son nefesine kadar söylemeyi hedeflemektedir.

Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imanı konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan İbrahim SARI, Allah'ın izniyle, dünya insanlarının uyanışına ve  Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.

Rate this ebook

Tell us what you think.

Reading information

Smartphones and tablets
Install the Google Play Books app for Android and iPad/iPhone. It syncs automatically with your account and allows you to read online or offline wherever you are.
Laptops and computers
You can listen to audiobooks purchased on Google Play using your computer's web browser.
eReaders and other devices
To read on e-ink devices like Kobo eReaders, you'll need to download a file and transfer it to your device. Follow the detailed Help Center instructions to transfer the files to supported eReaders.

More by İbrahim Sarı

Similar ebooks