Bernhard Kellermann, yirminci yüzyıl başında büyük yankı uyandıran bu romanında, “çağımızın dini”nin peşinden gidenleri, Kıta Avrupa'sı ile Kuzey Amerika arasında bir tünel inşa etme hayali çerçevesinde anlatırken, kapitalizmin yapma ve yıkma potansiyellerini de derinden sorguluyor.
Devasa bir tünel inşaatının okyanusu aşmaya çalışan dehlizleri arasından, dönemin acımasız toplumsal gerçekliği, işçilerin ölümcül çalışma koşulları ve halkın üç kuruşuna göz diken sermayenin durdurulamaz kâr güdüsü de bütün çıplaklığıyla resmediliyor.
Alman yazar Kellermann'ın 1913'te kaleme aldığı Tünel, kısa sürede 25 dile çevrilmiş, milyonlarca okura ulaşmıştır. Kimi eleştirmenlerin bilim kurgu ve fantastik edebiyata dâhil ettiği, kimilerinin zorlu çalışma koşullarını ve kapitalizm eleştirisini öne çıkardığı için toplumcu gerçekçi boyutuyla değerlendirdiği Tünel'e, “teknik-ütopyacı roman” diyenler de olmuştur. Tam dört kez sinemaya uyarlanan roman, yirminci yüzyılın ilk yarısının en başarılı kitaplarından biri olarak kabul edilmiştir.
Tünel… “Ter ve kandan inşa edilmiş, yaklaşık dokuz bin insanı yutmuş, dünyaya tarif edilemez bir felaket getirmiş olsa da şimdi oradaydı işte!”
Alman edebiyatının yirminci yüzyılın ilk kesitindeki önemli temsilcilerinden Bernhard Kellermann, 1879’da Bavyera’da doğdu. Yirmi yaşındayken Münich’teki Teknik Üniversite’ye kaydolan Kellermann, önce genel derslere devam etti, ardından resim ve Alman edebiyatı üzerine odaklandı.
Aldığı bu eğitimin etkisiyle ilk başta resim çalışmalarına ağırlık veren Bernhard Kellermann, daha sonra yirmi beş yaşında kaleme aldığı ilk romanı Yester ve Li ile edebiyat dünyasına adım attı ve 1951 senesindeki ölümüne dek, kırk yedi yıl boyunca, romanlar, öyküler, şiirler, gezi kitapları, makale ve denemeler kaleme aldı.
Kellermann’ın Yester ve Li’nin ardından yazdığı romanları Ingeborg (1906) ve Der Tor, eleştirmenlere göre neo-romantik empresyonist akımın etkisinde kaldığı yapıtlarıdır. Ingeborg aynı zamanda yazara belli bir başarı ve ün getiren ilk eseri olmuş, 1906-1939 yılları arasında 131 baskı yapmıştır.
Bernhard Kellermann’a asıl ün sağlayan, uluslararası bir başarı getiren yapıtı ise 1913 senesinde kaleme aldığı Tünel olmuştur. Kellermann’la birlikte yayıncısı S. Fischer Verlag’a da uluslararası kapıları açan roman, ilk altı ayda yüz bin okura ulaşmış, ardından 25 dile birden çevrilmiş, bu çevirilerle birlikte kısa sürede okur sayısı milyonlara ulaşırken yirminci yüzyılın ilk diliminin en başarılı kitaplarından biri olarak kabul edilmiştir.
Kıta Avrupası ile Kuzey Amerika arasında okyanus altından bir tünel inşa etme hayaline/kurgusuna dayanan roman, özellikle Amerikan edisyonuyla birlikte geniş tartışmalara yol açtı. Kimi eleştirmenlerin bilim kurgu ve fantastik edebiyata dâhil ettiği, kimilerinin zorlu çalışma koşullarını ve kapitalizm eleştirisini öne çıkardığı için sosyal gerçekçi boyutuyla değerlendirdiği Tünel’e, “teknik-ütopyacı roman” gibi yakıştırmalar da yapıldı ve böylesi bir projenin gerçekliğine dair “mühendisçe” tartışmalar da edebiyat tartışmalarına eklendi.
Tünel’in popülerliği edebiyat ve teknoloji alanlarıyla da sınırlı kalmadı ve roman tam dört kez sinemaya uyarlandı. İlk olarak 1915’te Alman yönetmen William Wauer’in çektiği sessiz filmle beyazperdeye yansıyan Tünel, daha sonra 1933 ve 1935 senelerinde üç kez daha filme alındı. Curtis Bernhardt’ın çektiği ikinci Alman filminin, ayrı oyuncularla Fransız versiyonu da çekilirken, Amerikalı yönetmen Maurice Elvey de Transatlantik Tünel adlı bir dördüncü filmle sinemaseverlerin karşısına çıktı.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Berliner Tageblatt gazetesi için savaş muhabirliği yapan ve savaşa dair belge-romanlar kaleme alan Bernhard Kellermann’ın Tünel’in ardından en çok ses getiren eseri ise 1920 yılında yazdığı Der. 9 November oldu. Almanya’da 1918 Devrimi’nde yaşananları anlatan bu eseri, subay ve askerlerin halka karşı olumsuz davranışlarını tasvir ettiği ve militarizmi eleştirdiği için, sonradan Nazi döneminde yasaklandı ve yakıldı.
Kellermann’ın edebiyat yolculuğu kaleme aldığı çok sayıda kısa roman ve öyküyle devam ederken, 1926’dan itibaren, Rusya, İran, Hindistan, Burma, Tayland, Vietnam, Tibet ve Çin’e yaptığı yolculukların ardından yazdığı seyahat kitapları da yazarın eserleri arasına katıldı.
Nazi Almanyası’nda bazı eserleri yasaklansa da ülkeyi terk etmeyen Bernhard Kellermann, ucuz/popüler romanlar yazarak geçimini sağlamaya çalıştı. Bunlar arasında en çok ilgi gören eseri, Titanic gemisinin batışını anlattığı Das Blau Band oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın ve diktatörlüğün çöküşünün ardından çalışmalarını Doğu Almanya’da sürdürme kararı alan yazar, Johannes R. Becher ile birlikte GDR Kültür Derneği’nde çalıştı, ayrıca Alman-Sovyet Kardeşliği Topluluğu’nun da başkanlığını yaptı. Doğu Almanya’daki bu angajmanları nedeniyle bir süre Batı Almanya’daki kitapçılar tarafından boykota uğrayan Kellermann’ın eserleri, 1951’deki ölümünün ardından yeniden tüm ülkede ve dünyada yayımlanmaya başladı.