1304 yılında Arezzo’da doğdu. Daha sonraları Fransa’ya taşınan ailesiyle birlikte oraya yerleşen Petrarca hukuk okumaya başladı ve öğrenimini 1320-26 yıllara arasında Bologna’da sürdürdü. Ardından yeniden Avignon’a dönen şair 6 Nisan 1327’de Santa Chiara kilisesinde Laura ile karşılaştı. Laura uzun yıllar sevdiği ve şiirlerinin esin kaynağını oluşturan kadındır. Petrarca özellikle Latin klasiklerini okudu ve Dante’nin kültürünün temelini oluşturan skolastik felsefenin düşünürlerinden uzak kaldı. En büyük yapıtı olan Canzoniere (şarkı, sone, madrigal, balat türünde yaklaşık 7500 dizeden oluşan Dîvan) Laura’ya olan aşkının öyküsünü anlatır. Öteki yapıtları şunlardır: Trionfi, (Utkular), De vita solitaria (Yalnız Yaşam Üzerine), De ocio religiosorum (Dinsel Huzur Üzerine), Lettere (Mektuplar) ve Africa’dır (Afrika). Africa şaire şairlik tacını giydiren yapıtıdır. Şair 1374’te Padova yakınlarındaki Arqua’da öldü. Petrarca bir geçiş dönemi yazar/şairi olarak adlandırılabilir. Bir yandan Ortaçağ kültürünün etkisi öte yandan HumanistRönesans kültürün ilk belirtilerinin yaşandığı bir dönemde ürün veren biri olarak Petrarca’nın yapıtlarında iki kültürün de etkisini görmek olanaklıdır. Her ikisini birlikte götürmek sevdasında olan Petrarca’nın içsel uyuşmazlığının temelinde bu iki kültürün çatışmasının yattığını söylemek olanaklıdır. Buna dayalı olarak dünyevi ve uhrevi yaşam biçimine aynı zamanda yakınlık göstermiş olduğu ve bir yandan dünya işlerine (aşk, ün vb.) bağlılığını sürdürürken öte yandan bu tutkularının günah işlemesine yol açtığı gerekçesiyle tövbe etmek istediği görülmektedir. Petrarca’nın büyük bir şair, dahası İtalyan şiir geleneğinin büyük babası olduğu su götürmez bir gerçektir. Coluccio Salutati 1360’tan önce Nelli’ye yazdığı bir mektupta Nelli ve arkadaşı Petrarca’nın şiiri yeniden canlandırdığını söyler ve Petrarca’nın Vergilius’tan daha büyük bir şair olduğunu yazar. Boccaccio ise esin perilerini uyandıranın Dante olduğunu, Petrarca’nın ise kendinden sonra gelecekler için esin perilerini eski hallerine soktuğunu iddia eder. Felsefesinde olduğu gibi dil konusunda da Dante’den ayrılan bir yanı vardır. Dante her iki dilde de –Latince ve İtalyanca– yapıt vermenin gerekliliğine inanıyordu. Değineceği konunun içeriğine ve yöneleceği okur kitlesine göre dilini seçen Dante’den farklı olarak Petrarca Latince ürün vermeyi yeğlemiştir. İki yapıtının dışında –Dîvan ve Utkular– ötekileri Latincedir. Latince yazmakla yapıtlarına soyluluk ve yücelik kazandıracağını düşünmüştür