Sizlere anlattığım bu hikaye; efsanelerde, mitolojilerde, kolektif korkularımızda karanlığa hapsettiğimiz, karanlıktan çıkarmadığımız içimizdeki kadının cesaretle karanlığıyla yüzleşmesi, kendini bulması ve kökleşmiş, yerleşmiş korkularını bırakıp kendi hayatının sahnesine çıkmasına dair bir kurgudur. Lilith ve Samael’in kızlarından birinin, karanlıkta doğmuş ve ışığı bilmeyen, tanımayan, sadece uzaktan dünyanın ışıklarını görebildiği bir yerde yaşayan Ophelia’nın içsel bir çağrıyla kendi karanlığıyla yüzleşmesinin, ışığa, kendi hayat sahnesine çıkışının, onunki neyse onu, ona özgün olanı cesaretle keşfedişinin hikayesidir. Mitolojik karakterlerden beslenen bu kurguda, Havva’dan önce yaratıldığına inanılan ve Adem ile eşit haklar talebi nedeniyle cennetten kovulan, ve o gün bugündür tüm mitolojilerde dışlanan, nefret edilen, korkulan, ve Samael ile birlikte karanlıkta yaşamaya mahkum edilen, bir nevi hayat sahnesinden sürgün edilen Lilith’in kızlarından biri anlatılmaktadır. Ophelia; annesine, hayat sahnesinde kendi ışığıyla yer almayı talep eden kadına yüklenen tüm korkuların içine doğduğu karanlıktan içsel bir çağrıyla, kalbindeki özlem ve arayışı takip ederek nereye doğru olduğunu bilmediği, her şeyini, tüm etiketlerini geride bırakarak sadece kalbiyle bir yolculuğa çıkar. Yolculuk Ophelia’yı içindeki şeytanlarla, korkularıyla, cesaret edemeyip vazgeçtiği özlemleriyle, kendine yaptığı haksızlıklarla, kendi ışığını kıstığı, kapattığı, sakladığı tüm o korku dolu yaşamlarla yüzleştirir. Ve gördüklerine rağmen, korkularına rağmen, kendi şeytanlarına rağmen kalbinin içine bakmaya cesaretle devam eden Ophelia, en sonunda kalbinin en derininde sakladıklarıyla, onu o yapan, ona dair olanlarla buluşur ve kendi hayat sahnesine cesaretle çıkar, kendine, ruhuna, kalbine, sahip olduklarına, yeteneklerine, onu o yapan tüm değerlere sahip çıkarak, tüm korkularını, endişelerini, yargılarını bırakarak.
Karanlık çoğu zaman korktuğumuz, içine girmeye cesaret edemediğimiz ve uzak durduğumuz bir alan, oysa içimize, görmek istemediğimiz tüm korkularımıza cesaretle bakmaya devam ettikçe, karanlığın içinde üstünü kapadığımız tüm hazinelerimizi de keşfediyoruz. Karanlığın içindeki yeteneklerimizi, bizi biz yapanları ışığa çıkarıp görünür hale getirdiğimizde, korkularımızı bırakıp kendimize kendimiz olma, özdeki halimiz olma şansı tanıdığımızda ise, gerçekten mutlu insanlarla dolu bir dünya yaratılacağına inanıyorum. Tarih boyunca kendi ışığıyla kendi sahnesinde cesaretle yer alan, dışlanan, zarar gören, öldürülen tüm kadınlara, Hypatia’ya ve kendi ruhuma ithaf edilmiştir.
En aydınlık, en göz alıcı inciler, karanlık denizlerin en dibinde oluşur, yeter ki sen bakmaya cesaret et kalbine, bulmaya aramaya…
…Ve yol onu bir kapının önüne çıkarır
Zincirlerle kilitli, küçük, karanlık bir kapıya
Üst üste kilitlenmiş demirden zincirler
Kim bu kadar kilitledi bu kapıyı
Ne var bu kapının ardında
Bu ağır koku da ne?
Ve belirir kapıda bir yeraltı yaratığı
Kapıyı açmak istiyorsan, bana en değerli şeyini, kalbini vermelisin
Kalbimden başka bir şeyim yok yanımda
Onu da sana verirsem, neyim kalır bana geride?
Korkmaya başladım bu yeraltında,
İçeride ne var, bu koku ne?
Kimsin sen ve ne yapacaksın benim kalbimle?
Şeytan tutar kolundan Ophelia’nın
Ve bir ayna verir ona, kendini göreceği
Düşer elinden ayna Ophelia’nın korkuyla
Kendi suretine bakarken aynada
Bir şeytan görür karşısında, ona bakan, gözlerinden akan suçluluk duygusuyla
Ne biçim bir oyun bu?
Neresi burası
Sen kimsin ve bu kapı da ne zincirlerle dolu?
Bırakın beni ne olur, vazgeçtim cevaplardan
İstemiyorum görmeyi, duymayı, bilmeyi
Geriye döner Ophelia
Ama geldiği yol kapanmıştır
Artık dönüşü yok bu yolun çıktığın
Aşılmaz olanı aştın
Dönülmez olandan geçtin
Ne unutabilirsin ne de uyuyabilir
Sonsuza dek bu kapının önündesin
Ta ki verene değin kalbini
Ta ki açana değin bu zincirleri
Yere yığılır Ophelia
Kırılan aynanın bir parçasında görür kendini
Solgun yüzünü, atık benzini
Zaten ölüyüm ben şu anda
Neyim var kaybedeceğim?
Zaten vazgeçtim her şeyden
Gerçeğin uğrunda
Ve bu kapı, zincirlerle örülü
Ne var arkasında
Her şeyi göze alıp çıktığım bu yolculukta
Al kalbimi, senin olsun, aynadan bana bakıp duran yüzün sahibi
Al kalbimi, senin olsun
Zaten bir ölüyüm ben
Açılsın tüm kilitler
Ayıran beni
Hazırım yüzleşmeye
Ne varsa içeride
Zincirler bir anda çözülür
Ve demir kapı ardına değin tüm gizemleriyle sakladığı, açılır…
21 Kasım 1984'te Isparta'da doğdu. Ankara Fen Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu. Telekomünikasyon sektöründe planlama mühendisi olarak çalışmaya devam ediyor.
Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Yunan mitolojisine, antik dönem tarihine, bu dönemden miras kalmış arkeolojik alanlara, ilkçağ felsefesi ve arketiplere olan merakından dolayı açıköğretim tarih bölümü öğrencisi. Şiire, tiyatroya, antik bilgeliğe duyduğu merakla ruhunun izlerini keşfederek gezmeye ve yazmaya devam ediyor.
"Anlattığımız hikayelerin aslında kendini çok çok önceleri evrende bir yerlere yazdığına, kalbini açarak evrenle bağ kuran her insanın bu hikayeleri kendine özgün yöntemiyle insanların kalplerine aktardığına inanıyorum. Kimisi için bu aktarım aracı notalar, kimisi için sahnede söylenen sözler, kimisi için dans, kimisi için de yazılar. Kendi kalbimle bağ kurup, benimki neyse onu keşfettiğim günlerden beri ise benim yöntemim yazarak kendimi ve kalbime doğanları anlatmak."