“Mahalleli akşamları kalan yemekleri verirdi ona. Birazını kendisi yerdi. Ama ne yemek; üstüne akıtarak, sakallarına bulaştırarak yerdi. Sonra ısırdığı ekmeğin bir parçasını yanından ayrılmayan ve mahallelinin ‘Rambo’ dediği köpeğe verirdi. Kahverengi, zayıf bir köpekti. Yaşlıydı. Etindeki kurt delikleri hala görünüyordu. Pireliydi elbette. Derisinin tüyleri yerlere dökülmüştü, bir zamanlar güçlüydü belki ama şimdi öylesine zayıftı ki. Onu döverlerken, köpek uzaktan bir yerden havlar, hırsla sağa sola atlar ama kimseye saldırmazdı. Çünkü korkaktı. Kimseye saldıracak gücü yoktu. Belki birkaç kere kemikleri kırılmıştı. Rambo’ya çocuklar saldırırdı bazen. Taş atar, kızdırırlardı. Rambo üzerlerine gelince de sakladıkları sopalarla döverlerdi. O zaman koşar, çirkin, öfkeli ama zavallı bir ses ile köpeğe sarılırdı. Sopalar onun sırtında kırılırdı.”