1) Usun tüm Saltık Gerçekliğin ve Saltık Anlamın kaynağı olduğunu gördüğü için;
2) Usun tüm insanlara eşit olarak paylaştırıldığını gördüğü için;
3) Gerçekliğin insan-üstü olmadığını, pozitivist ve nihilist bir öte-yan sorunu olmadığını, ussal realitenin insanın ussal özü tarafından kavranabileceğini gördüğü için;
4) Böylece her insanın bilincinin, tüm insanlığın bilincinin ussal yetenek eşitliği temelinde gerçeklik biçimini kazanabileceğini gördüğü için;
5) Yürürlükteki törelliği sorgusuzca doğrulamadığı, tersine bir ideal/ussal Törellik uğruna onu da kuşku altına düşürdüğü için,
Eğer insanın varoluşu insanın özüne yaraşır bir biçim kazanacaksa, bu biçim onun özü olan gerçeklik, güzellik ve türellik tarafından belirlenecek, değer dediğimiz şey saltık olarak insanın varoluşunun kendisi olacaktır. Eğer insana güvensizlik, onun ussal özüne uygun olarak gelişme ve gerçek insan olma yeteneğine inançsızlık egemense, bu kuşkucu ve kötümser yorum, bu realizm henüz insan doğasına ilişkin olarak sürmekte olan bilgisizliğin anlatımıdır, henüz bir bilinemezin gözdağı altındaki bir endişe dünyasında, henüz usdışı sanılan bir dünyanın saçmalığında varolan bilince aittir.
İlk kez Descartes’ın çalışması Avrupa’da felsefe çabalarını Usa sonsuz güven ile birleştirdi. İlk kez ondan sonra Avrupa’da felsefe için usun gerçeklik yolu açıldı. Ondan sonra ancak ussal özünün bilincindeki insanlığın özgür olacağı ve bilgisizliği, türesizliği ve çirkinliği yenebileceği, ancak özgür insanın gerçekten uygar olabileceği, kendini etik, estetik ve entellektüel özünde bilebileceği ve böylece gerçekleştirebileceği düşüncesi felsefenin karakterini belirlemeye başladı. Bunun tersi, insanın değersizliği, saçmalığı, anlamsızlığı, dünyaya fırlatılmışlığı, bilgisizliğe yazgılanmışlığı görüşü nihilistik, pozitivistik, pessimistik “felsefelerin” ayırdedici karakteri oldu.
— Aziz Yardımlı