Nagel kuramları ve modelleri ontolojik konumdan yoksun linguistik yapılar olarak görür ve Bilimin işinin simgesel mantık tarafından formüle edilen semantik “açıklamalar” üretmek olduğunu düşünür. Buna göre, felsefe “en iyisinden varoluş üzerine ve ona ilişkin bilgi savlarımız üzerine eleştirel bir yorumdur” (Naturalism reconsidered, 1954). İronik olarak, bilimin olgulara ilişkin gerçek bilgi elde edebileceğini yadsıyan, asıl bilimsel görevin problemler için önerilen yanıtları çürütmek olduğunu ve doğa yasasının “yalnızca bir tahmin” ya da “sanı” olduğunu düşünen Karl Popper’ın tutumu Nagel tarafından “belirsizlik uğruna arayış” olarak görülür. Bilginin yerine açıklamayı geçirirken yasa kavramını da düzelten ve onu “boşluklu yasalar,” “istatistiksel yasalar,” “deneysel yasalar” gibi evrensellik ve zorunluk taşımayan bildirimler olarak yeniden tanımlayan Nagel’in yasaları da birer olasılık, tahmin ya da sanı olarak prima facie yanlışlanmayı daha şimdiden doğrulayan bildirimlerdir.
Viyana Çevresinin mantıksal pozitivizmini Anglo-Saxon analitik bilim felsefesine uyarlama girişiminde bulunan Nagel Viyanalıların bilimsel kuramları tek bir kuram altında birleştirme çabalarının sonucundan kuşkulu idi. Buna karşın tüm bilimlerde aynı bilimsel açıklama mantığının geçerli olduğunu ve bilimsel kavramlar üzerine betimlemeci, realist ve araçsalcı görüşlerin yalnızca “yeğlenen konuşma kipleri” üzerinde anlaşmazlıklar olduğunu düşünüyordu. Toplumsal bilimlerin bilimsel olmadığını ileri sürenlere karşı onların kendilerine doğa bilimlerinden daha az yeterli olmadığını ve doğal bilimler ile aynı hermeneutik ölçütleri kabul etmeleri gerektiğini savundu. John Dewey’in bir öğrencisi ve yaşam boyu hayranı olan Nagel “doğrulanabilirlik”ten türeyen “doğruluk” kavramı yerine Dewey’in “bilgi” ölçütü olan ‘güvenilir önesürülebilirlik/warranted assertibility’ ilkesini geçirdi—“güven” etmeni öznenin kendisi tarafından yorumlanmak üzere. Böylece Nagel “olgular, ama yalnızca olgular incelenmelidir” ilkesine karşı bilim felsefesinde kuramsal “hipotezler”in incelemesine de izin verdi.
Ayer’e göre, Nagel “modern bilimin yeterli bir bilgisini ve anlayışını taşıyan birkaç felsefeciden biri” idi. Nagel ABD’de “Yahudi kafası Batı uygarlığının felsefesini ve tarihini doğru olarak yorumlayamaz ve anlayamaz “ görüşünü (William Hocking, Harvard Üniv.) yorumun herkese açık olduğunu düşünerek, kendisi yorumlar yaparak ve “doğru yorum” diye birşeyin olamayacağını göstererek çürüttü. Rudolf Carnap, Hans Reichenbach, ve Carl Hempel ile birlikte mantıksal pozitivizmin evrensel adlarından biri olan Nagel Avrupa’da bir yıllık eğitimden sonra “Impressions and Appraisals of Analytic Philosophy in Europe” başlıklı bir makale yayımlayarak (1936) bunda natüralizme ve pragmatizme dek ulaşmış Amerikan düşünürlerini Avrupalı Ludwig Wittgenstein, Moritz Schlick ve Rudolf Carnap’ın daha ileri bir felsefi konumu temsil ettiğini düşündüğü pozitivizmleri ile tanıştırdı. Kendi felsefi duruş noktasını “Natüralizm” olarak nitelemeyi yeğleyen Nagel doğalcılığına bir parça hümanist tinselcilik katmayı uygun görerek, “Natüralizm yalnızca özdeksel olanın varolduğunu ileri sürmez,” diyordu, “ çünkü deneyimde saptanan pekçok şey—eylem kipleri, anlam ilişkileri, düşler, sevinçler, tasarlar, özlemler—böyle olarak özdeksel cisimler ya da özdeksel cisimlerin örgütlenmeleri değildir” (Naturalism Reconsidered, 1954).
— Aziz Yardımlı