Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.
Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.
Avusturyalı yazar, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı olan Stefan Zweig, 1920 ve 1930’lu yılların en ünlü yazarlarından biridir. Viyana’da doğmuştur, babası varlıklı bir sanayicidir. Viyana Üniversitesi’nde filozofi eğitimi görmüştür. I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana’da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalışmıştır. Savaştan sonra Avusturya’ya dönerek Salzburg’a yerleşmiştir. Salzburg’da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırmış, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazmıştır.
Almanya’da Hitler’in yükselmesi ile 1933’te Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri yakılmaya başlamış ve 1934'te Gestapo’nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve Londra’ya yerleşmiştir. Ancak, kendini burada da rahat hissedememiş ve ikini eşi ile Atlantik Okyanusu’nu geçmiş, New York'a, Arjantin’e, Paraguay’a ve Brezilya'ya gitmişlerdir. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar vermiştir. Orada ünlü "Satranç” öyküsünü kaleme almıştır. Stefan Zweig, 1941'de “Montaigne” üzerine çalışmaya başlamış ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme almıştır. Hitler’in otoriterliği ve Nazizm’in gittikçe güç kazanması Zweig’ı derinden etkilemiş, gittikçe hergün kendini daha da depresif hissetmiştir. Kaybolmakta olan Avrupa ve kültürüne dayanamayan Zweig, eşi ile Petropolis’deki evlerinde kendilerini zehirleyerek intihar etmişlerdir.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yapmış, lirik şiirler yazmıştır. Trajedi ve dram türünde sahne eserleri denemiştir, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koymuştur. Çok yakın arkadaşı olan Fransız yazar Romain Rolland ile Avrupa’nın ve Avrupa kültürünün önemi üzerine ortak fikirleri olmuştur. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne sermiştir. “Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski”, “Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche”, “Romain Rolland”, “Marie Antoinette”, “Magellan”, “Stendhal” ve “Erasmus” biyografilerinden birkaçıdır. Ayrıca “Bir Kadının Yaşamından 24 Saat” ve “Amok Koşucusu” gibi tutku dolu öyküleri ile de tanınmaktadır.